Teknoloji devi Xiaomi, ilk elektrikli otomobili SU7 ile otomotiv dünyasında yarattığı depremin artçılarını henüz atlatmadan, pazarın dengelerini değiştirecek çok daha büyük bir dalga yaratmaya hazırlanıyor.
Sektörden sızan son yol haritası ve tedarik zinciri raporları, Çinli üreticinin sadece tek bir modelle yetinmeyeceğini, önümüzdeki dönemde üç farklı modelle ürün gamını genişleterek tam teşekküllü bir otomobil markasına dönüşeceğini ortaya koyuyor. Bu stratejinin merkezinde ise spor sedanlardan, geniş ailelere hitap eden SUV’lara kadar uzanan kapsamlı bir vizyon yatıyor.
Planlanan modeller arasında en çok dikkat çeken ve “MX11” kod adıyla bilinen araç, doğrudan dünyanın en çok satan elektrikli otomobili Tesla Model Y’yi hedef alıyor. Xiaomi’nin SU7’deki sportif tasarım dilini koruyarak geliştirdiği bu SUV modelinin, Ferrari Purosangue’yi andıran agresif hatlara ve alçak bir profile sahip olması bekleniyor. Ancak Xiaomi’nin asıl sürprizi, “N3” kod adlı üçüncü modelde gizli.
Şirket, bu modelde sadece elektrikli (BEV) motor kullanmak yerine, Çin pazarında Li Auto’nun domine ettiği ve menzil kaygısını ortadan kaldıran EREV (Menzil Artırıcı Elektrikli Araç) teknolojisine geçiş yapacak. Bu teknoloji, araçta bulunan küçük bir benzinli motorun tekerleklere güç vermeden sadece bataryayı şarj etmesi prensibine dayanıyor. Altı koltuklu devasa bir aile SUV’u olması beklenen N3, bu sayede şarj istasyonu arama derdini bitirerek uzun yolculukları seven aileleri hedefliyor.
Yelpazenin performans ucunda ise hız tutkunlarını heyecanlandıran SU7 Ultra yer alıyor. Standart SU7’nin pist odaklı ve çok daha güçlü bir versiyonu olan bu canavar, Xiaomi’nin mühendislik kaslarını sergilediği bir prestij projesi olarak konumlanıyor. Xiaomi, 2025 ve 2026 yıllarına yayılacak bu lansman takvimiyle, “akıllı telefon üreticisi” kimliğinden sıyrılıp, her ihtiyaca uygun araç üreten global bir otomobil devine dönüşme hedefini net bir şekilde ortaya koyuyor. Özellikle EREV teknolojisine yatırım yapılması, markanın sadece trendleri takip etmediğini, pazarın gerçek ihtiyaçlarına (menzil endişesi gibi) pragmatik çözümler ürettiğini de gösteriyor.
