Harcama ve tasarruf, daha önce hiç olmadığı kadar değişiyor. Dünyanın bazı bölgelerinde, sadece bir makineye gülümseyerek bir şeyler satın alabilirsiniz. Bu sırada, teknolojideki gelişmeler iki devasa finans sütununu devirmek üzere: Bankacılık sistemi, ve hatta nakit para.
Para değişiyor! Para hakkında bildiğimiz her şey değişmek üzere. Peki bu değişimden mutlu olabilecek miyiz?
Doğu Çin’deki Hangzhou şehrinde bulunan KFC’nin KPro restoranına girdiğinizde, akşam yemeği almak için gülümseyen müşteriler bulabilirsiniz. “Gülümseme ile ödeme” sistemi, tezgah üstündeki bir kameranın müşterinin yüzünü taraması, kimliklerini Alipay uygulaması kayıtlarından doğrulaması ve ödemeyi gerçekleştirmesi şeklinde işliyor. Akıllı telefonlar ise ödeme yapmak için parmak izinin, iris ve ses taramasının (hatta bir dükkandaki fiziksel varlığımızın bile) yeterli olmasını sağlıyor. Bir otobüs yolculuğuna çıkmak veya eve para transferi yapmak için cep telefonuna mesaj göndermek yeterli, ve bu Afrika’da çok yaygın bir uygulama.
İngiltere’deki Cambridge Centre’da Alternative Finance’in kurucu ortağı olan Bryan Zhang, “Mobil ödeme sistemi sayesinde, Çin gibi büyük bir ülkenin beş yıl içinde ağırlıklı olarak nakitsiz bir toplum haline geldiğini görmemiz tamamen mümkün. Sektördeki keskin değişim hızı yüzünden, önümüzdeki on ya da yirmi yıl içinde tam olarak ne olacağını tahmin etmeye çalışmak nafile” diyerek durumu özetliyor. Ancak şu kesin: Milyonlarca insan akıllı telefonlarını yalnızca ödemeler için değil, paralarını yönetmek için de (krediler için başvuruda bulunmak, en iyi sigorta anlaşmasını bulmak veya bağışta bulunmak vb. için de) kullanıyor.
Finansın temel taşları
Çin’deki nakit dışı ödemeler 2014-2015 yılları arasında %63 arttı. İngiltere’de artık gayri nakdi ödemeler banknotların ve bozuk paraların kullanımını solladı. Dolayısıyla nakit para, bütün dünyada zorluklarla karşı karşıya. Bu arada teknoloji de, finansın temel taşlarını değiştirmekle meşgul. Bu değişim, M.Ö. 16. yüzyılda malların bir çeşit para birimi olan deniz kabuğu ile değiş tokuş edilişine kadar eskiye dayanıyor. Daha sonra, M.Ö. 7. yüzyılda, sikkeler Lydia’da, günümüz Türkiye sınırlarında, altın ve gümüşün doğal bir alaşımı olan ve nehir yataklarında bulunan elektrumdan basıldı. Daha sonra, kağıt para Çin’de kullanılmaya başlandı. Kullanışlılığı ve hafifliği sayesinde “uçan para” olarak bilinen kağıt para, merkezi otorite tarafından destek gördü. Londra’daki İngiliz Müzesi’nde Citi Money Gallery’nin müdürü olan Ben Alsop’a göre kağıt para hayatımızda çok önemli bir kavramı gündeme getirmiş oldu: Güven. Otoriteye, ve bu kağıt parçasının gerçekten bir değeri olduğuna dair güven. Böylece yıllar boyunca, geleneksel olarak hükümetler, merkez bankaları vasıtasıyla para birimleri bastılar.
Şimdi ise kripto para birimleri, tamamen merkezi olmayan bir sistem üzerinde elektronik olarak oluşturulabiliyor ve depolanabiliyor. Bu para birimlerinin 1000’den fazlası küresel olarak geçerlilik görüyor, bunlardan en çok bilineni de Bitcoin. Bunların hepsi kontrol ve etki ile ilgili sorunları gündeme getiriyor. Para birimlerini kim kontrol ediyor, hükümetler mi yoksa bilgisayarlar mı? Ödemelerimizi kim kontrol ediyor, teknoloji şirketleri mi, kredi kartı tedarikçileri mi yoksa bankalar mı? En önemlisi de: Finansal işlemlerimizle ilgili bütün verileri kim kontrol ediyor, biz mi yoksa onlar mı?
Verilerin gücü
Londra’nın doğusunda, sıradan tuğladan bir binanın çatı katındaki ofiste 12 personel ve onların büyük hırslarından oluşan bir yapay zeka firması var. Cleo AI, kullanıcıların banka hesaplarına bağlanan ve paralarını yönetmelerine yardımcı olan bir dijital asistan yapmış. Kullanıcılar, Facebook Messenger aracılığıyla harcamalarıyla ilgili soru soruyor ve Cleo da yanıtlıyor.
“Kendi sorunumu çözmek için Cleo’yu kurdum” diyor 27 yaşındaki kurucu ve CEO Barney Hussey-Yeo. “Her ay kredi kartı limitini aşmak beni delirtiyordu, bu yüzden çevrimiçi bankacılık hesabıma girmek ve paramın ne zaman tükendiğini kendime hatırlatabilmek için Cleo’yu kurdum. Harcamalarım değişti. Paraya bakış açım değişti. Parama olan tutumum değişti. Esasen, ay sonunda öncekinden çok daha fazla param oluyordu artık.” Asistan Cleo İngiltere’de piyasaya sürüldü ve şu an yaklaşık 100.000 kullanıcıya ulaştı, ancak Bay Hussey-Yeo, dünya genelinde bir milyar müşteriye ulaşmak ve “bankaları ele geçirmek” istiyor.
Nasıl mı? Dijital asistanların, bankacılık uygulamalarının yerini alabileceğini, önceki 12 aylık işlem verilerini analiz ederek daha iyi fırsatlar sunabileceğini söylüyor Cleo’nun kurucusu. “Kredi kartınız varsa ve fazla para harcıyorsanız, değişmenize yardımcı olacağız. Kredi kartı limitinizi ve bütçenizi aşıyorsanız, değişmenize yardım edeceğiz. Gelecekte bankaların sunduğundan daha iyi, daha ucuz ve daha hızlı ürünler sunacağız. Cleo perakende banka olmayacak, ancak perakende bankanın bazı işlevlerine (kredi almak gibi) sahip olacak. ” diyor. Kendine güveni, kısmen, Çin’de Tencent’in bir mobil mesajlaşma servisi olarak başlayan ancak şimdi bir dizi finansal hizmet sunan We Chat uygulamasının başarısından temel almış olabilir. Fakat tamamen 20’li ve 30’lu yaşlarda bir müşteri tabanı olması ve henüz kredi verme ruhsatı bulunmaması nedeniyle Cleo’nun bu konuya uygun olup olmadığı ve hırsını gerçekleştirmek için gerekli ölçeği elde edip edememesi konusunda önemli sorular var.
Bay Hussey-Yeo tehlikeleri biliyor olsa gerek
Eleştirmenler arasında etik olmayan ve son derece gevşek borçlandırma prensipleri olmasıyla tanınırken kendini yenilemeye çalışan Wonga’da veri bilimcisi olarak çalışmış Hussey-Yeo. Wonga’nın yıllık sonuçlarının son çeyreğinde, vergi öncesi 65 milyon sterlin kayıp ortaya çıkmıştı.
Avrupa çapında, Cleo gibi gelişmekte olan fintech (finansal teknoloji) şirketlerine fayda sağlayabilecek ve aralarındaki rekabeti artıracak bir etken, Avrupa Birliğinin İkinci Ödeme Hizmetleri Yönergesi’dir. Yönerge, bankalara, kontrol ettikleri ödeme altyapısını ve müşteri verilerini fintech gibi üçüncü taraflara açmaları talimatını veriyor. Bu, uygulama bazında, bir müşterinin harcama geçmişinin diğer hizmetler ile paylaşılabileceği anlamına geliyor. Bu bilgiler ise son derece değerli. Örneğin, bir sürü firma, petrol üzerinde çok fazla harcamanız olduğunu dolayısıyla otomobilinizin yaşamınızın merkezi olduğunu, veya her ayın sonuna doğru kredi kartı limitinizi aşmaya son derece eğilimli olduğunuzu bilmek ister değil mi? Dolayısıyla, bütün kuralların altında yatan şey, tüketicinin kişisel bilgilerinin paylaşılmasına izin vermesi gerektiğidir.
İngiltere’de Open Banking (açık bankacılık) uygulama vekili Imran Gulamhuseinwala, “Bu, tüketicilerin verilerinin ve ödemelerinin kontrolünü güvenli bir şekilde geri almalarına olanak tanıyor” diye belirtiyor. Birleşik Krallık’ta, Uygulama Programlama Arayüzleri (API) adı verilen ve tüm bu yeni hizmetlerin ve bankaların birbirleriyle iletişimde olmasını sağlayan bir dizi bilgisayar programlama setinin tanıtımını denetliyor. Neticede bu programlamayla, ödemelerin doğrudan müşterilerin izniyle gerçekleşmesine izin verecekler. Bankalar kendi API’lerini Avrupa Birliği’nin geri kalanında kuracaklar, fakat prensip aynı kalacak. Bay Hussey-Yeo’ya göre bu ilke rekabeti teşvik etmeli ve dengeyi değiştirmelidir. Ayrıca “Geleceğin bankacılığı yazılım şirketleriyle birlikte çalışacak, bildiğimiz bankalar gibi olmayacak. Önemli olan, verilere ve deneyime kimin sahip olduğu. Önemli olan, sizin -müşterilerin- finansal ürün alma konusunda kime güvendiğiniz.” diye de ekliyor kendisi.
Kime güvenebiliriz?
Tüketiciler kafa karıştırıcı pazarlama yağmuruna tutulacaklar, kişisel bilgilerinden çabucak vazgeçecekler ve kontrolü kaybedecekler. Ve, Birleşik Krallık’ın Finansal Kapsama Merkezi’nden Mick McAteer’e göre, bundan sadece teknolojiye duyarlı olanlar karlı çıkacak. McAteer, açık bankacılığın, hali hazırda düşük gelirli olanların mali olarak daha da fazla dışlanmasına sebep olacak “aptal bir fikir” olduğunu söylüyor. Ayrıca regülatörlerin, müşterilerin verilerine sahip çıkacaklarını ve onlara haksızlık yapan bankaların durumunu aleyhine çevireceklerini varsaymaları gerçekten çok safça, diyor. Bunun yerine, ya pahalı maaş günü kredisinin yeni bir biçimini sunan işletmeler yüzünden, ya da sosyal medyada ve diğer mecralarda verilerin yanı sıra diğer kişisel bilgilerin ahlaksız kişiler tarafından kötüye kullanılması yüzünden tüketicilerin tehlikede olma olasılığı var.
Cüzdanlar dijital olunca…
Dünya Bankası’na göre, dünyada iki milyar insanın hiç banka hesabı yok. Kısmen, Afrika’daki mobil para hesapları sayesinde bu sayı giderek azalıyor. Bununla birlikte, yeni hizmetler geliştirildikçe ve yeni ödeme şekilleri icat edildikçe, bu azınlık hakkındaki sorular da yenilenmiş oldu. Peki neler QR kodlarıyla (hayati bilgiler taşıyan interaktif kodlarla) karıştırılıyor, veya kimler banka şubesi ağı olmadığı için mobil ödeme yapıyor? 2011’de, milyonlarca insanın mobil teknolojiyi kabul ettiği fakat çoğunun da sadece nakit para kullandığı Hindistan’da kurulan Ezetap’ın uğraştığı bilmece tam da bu.
Hint hükümetinin yüksek değerli banknotları yasaklama girişimini takip eden kaotik sahneler bunun kanıtı. Hint ekonomisinin kağıt para bazlı geçmişinin ardından, Ezetap, akıllı telefonu olan bir tüccarın her türlü ödemeyi onaylayabilmesine ve bu paranın kendi banka hesabına sorunsuzca yatırılabilmesine izin verecek bir yazılım oluşturdu.
Bu dijital işlemi bir iki adım daha ileri taşırsak kendi kendini düzenleyen dijital para birimlerinin beyin sarsıcı konseptine doğru ilerlediğimizi görebiliriz. Büyük yatırımcılar, en büyük kripto para birimi olan Bitcoin’e, ve daha yüzlercesine para yatırıyor. Perakendecilerin giderek artan bir kısmı Bitcoin’i kabul ediyor, ancak kripto para birimiyle dolu dijital cüzdanınızla bakkal alışverişinizi ödemek çok niş bir etkinlik olarak kalmaya devam ediyor. Fiyat dalgalanmaları ve işlem maliyetleri yüksek, ayrıca bu konuyla ilgili bir belirsizlik düzeyi her zaman mevcut.
Peki kripto para birimleri ve “madencilik” neden önemli?
Öncelikle, girişimcilerin mevcut para kazanma yollarına meydan okuyorlar. İlk Madeni Para Teklifleri (ICO) olarak adlandırılan yeni teknoloji şirketleri, sermayelerini artırmak için dijital para satıyor. Teorik olarak, diğerleri yatırım yapmaya devam ettikleri sürece bu paraların değerinin yükselmesi lazım. Çok hızlı ve kolay bir taktik, ancak merkezi otoriteler tarafından desteklenen bir sistem değil, aynı zamanda riskli ve düzensiz. Çin Halk Bankası son zamanlarda ICO’ları yasaklamıştı.
İkincisi, birçok kişi, kripto para birimlerini destekleyen sistemde (blockchain – blok zinciri) büyük potansiyel olduğunu söylüyor. Blockchain, eski bir banka defteri gibi tek bir yerde tutulmayıp, dünyanın dört bir yanındaki binlerce bilgisayara dağıtılan işlem ve sözleşmelerin kaydedildiği dijital bir defterdir. Her yeni işlem veya anlaşma bir bloğa girilir ve zincire eklenir. Herhangi bir bilgisayar bir önceki işlemi değiştirmeye çalışırsa, diğerlerine bu girişimin uyarısı gider ve onu engellerler. Uygulama bazlı baktığımızda, genelde bu işlemleri doğrulayan kredi kartı şirketleri, acentalar, hatta bankalar gibi aracılar oyundan çıkmış oluyor. Teorik olarak da, bir mülk satın alırken alışveriş blockchain aracılığıyla anlık gerçekleşebilir.
Günlük hayatımızda, blockchain otomatik ödemeleri destekleyebilir. Cambridge Alternatif Finans Merkezi’nden Bryan Zhang, akıllı makinelerin birbirlerine ödeme yapabileceğini söylüyor. Akıllı bir buzdolabı taze süt sipariş edebilir ve bunun için ödeme yapabilir. Daha uzun vadede ise, gecikmiş bir uçak otomatik olarak yolculara tazminat ödeyebilir.
Tacı kapıyorlar
Tüm bunlar nakit sorunu olduğunu akıllara getiriyor – ödemelerin kralı nakit, tacının elinden alınışını mı izliyor dedirtiyor. Yine de deliller, bize nakit saltanatının henüz bitmediğini söylüyor. Uluslararası Ödemeler Bankası’na göre, dolaşımdaki banknotlar ve madeni paralar büyük batı ekonomilerinde nispeten değişmedi. ABD’de dolaşımdaki paranın değeri 2011-2015 yılları arasında arttı. Bankamatiklerin sayısı BRIC ülkelerinde (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’de) net bir şekilde artmış ve Batı ülkelerinde çok az değişmiştir. Bu, evrimleşmediklerini söylemek anlamına gelmiyor tabii. ATM operatörleri, “kutuda banka” yaratmak için, en büyük tehditleri olabilecek teknolojiyi benimsemişlerdir.
Elli yıl önce, İngiltere’de, Londra’da büyülenmiş bir şekilde alışveriş yapan kalabalık, ilk kez Barclays Bank’ın şubesinin dışında bir ATM’den nakit dağıtımına şahit oldular. Şimdi ise operatör NCR, video bağlantılı ve mobil etkileşimli en yeni ATM’lerinin, tipik bir şubede yapılabilecek işlemlerin %80’ini tamamlayabileceğini söylüyor. Batı Avrupa’da kişi başı bankamatik oranının en yüksek olduğu Portekiz’da ağ, vergi ödemeleri, fatura ödemeleri ve hatta konser ve sinema biletleri şeklinde genişletilmiştir.
Bankamatikler yeni şubeler haline gelebilir; ama yavaş yavaş
Bankalar, büyük servetlerine rağmen, finansal teknolojinin girişimlerine kıyasla daha az atik olacak. Dolayısıyla, potansiyel bozucularla işbirliği yapmaları gerekecek veya büyük ölçekli teknoloji şirketleri tarafından ölçek açısından eşleştirilebilecek bir zorlukla karşılaşacaklar. Bu sırada, birbirleriyle yarışmakta olan müşteriler daha ucuz, daha kullanışlı ürünlerden faydalanabilirler, fakat otomasyonun sunabileceği risklere karşı dikkatli olmalılar.
Para konuşur deniliyor, ancak dili hızla bilgisayar kodu haline geliyor.